30 Ekim 2020 Ege Denizi (Sisam – İzmir) Depremi Sonrasında Bayraklı Bölgesinde Ortaya Çıkan Bina Hasarlarının Zemin Davranışı İle Olan İlişkisinin İncelenmesi
Mahmut Göktuğ Drahor1, Ökmen Sümer2, Caner Öztürk3, Sungur Kedek4, Mustafa Sadık Yağlıdere3, Buğra Oğuz Kaya3, Atilla Ongar1, Semih Eski2, Levent Özdoğan5, Meriç Aziz Berge1
(1) Dokuz Eylül Universitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü, 35160, Buca, İzmir, Türkiye, (2) Dokuz Eylül Universitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Bölümü, 35160, Buca, İzmir, Türkiye, (3) Geoim Mühendislik, Danışmanlık, Yazılım ve İnşaat Ltd, 35070 Bornova /İzmir, Türkiye, (4) Gedik Tek İnşaat Laboratuvar Hizmetleri, Mühendislik ve Müşavirlik Ltd, 35070 Bornova /İzmir, (5) ITC SPA Via Roberto Lepetit 8/10 20124 Milan / Italy
30 Ekim 2020 (11:51:27 UTC, yerel 14:51:27) günü Sisam adasının yaklaşık 13 km kuzeyinde Ege Denizi içinde oluşan güçlü bir deprem (Mw:6.9 Kandilli ve Mw:7.0 USGS) sonucunda, depremin odak merkezinden 62.9 km uzaklıktaki İzmir kenti içindeki değişik alanlarda ortaya çıkan yıkım ve bina hasarlarında zemin davranışının önemini ortaya koymuştur. Bu çalışma, deprem sonrası özellikle hasarın yoğun olduğu Bayraklı bölgesindeki yapı hasarlarının incelenmesi ve sonrasında gerçekleştirilen jeofizik çalışmalarının, sondaj verileriyle birlikte irdelenmesinin ön sonuçlarını sunmaktadır.
Sisam adası kuzeyinde, deniz içinde oluşan bu depremin İzmir kentsel alanı içindeki hasar dağılımları farklı ilçelerde hafif ve orta hasarlar biçiminde görülürken, Bayraklı ilçesinde önemli hasarlar ortaya çıkmış ve 500’ün üzerinde yapıda ciddi hasarlar oluşmuştur. Hasar dağılımı genel olarak Mansuroğlu ve Manavkuyu mahallerinde yoğunlaşmıştır. Yıkılan ve yüksek hasar alan yapıların dağılımına bakıldığında, bu binaların bir bölümünün kıyıya yakın Orta Holosen denizel alanı içinde kaldığı, diğer bölümünün ise D-B doğrultulu hatlar boyunca geliştiği görülmektedir.
Binalardaki genel hasar dağılımlarında, tümüyle yıkılan binalar hariç, yapıların kuzey kesimlerinde ve kısmen KD uçlarında hasarların belirginleştiği, yüksek katlı (8 - 11 kat) binalarda bölgelere göre ilk üç ya da dört kat arasında hasarların yoğunlaştığı, bu hasarlı binaların içinde yeni deprem yönetmeliği kapsamında inşa edilmiş yapılarında bulunduğu belirlenmiştir. Özellikle hasarın yoğun olduğu alanlarda dâhil olmak üzere Bornova havzası içinde 1990 öncesi inşa edilmiş 4 kata kadar olan binaların hemen hemen tümünde önemli bir hasar tespit edilememiştir. Yıkılan binaların bir kısmında da ilk üç katın üstüne doğru bir çökmenin olduğu ortaya çıkmıştır. Bu nedenle farklı dönemlerde ve değişik yükleniciler tarafından yapılan bu binaların genel anlamda bina kaliteleri iyi olmamakla birlikte, ortaya çıkan farklı hasarların daha çok zemin davranışı ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Belirtilen hasarlar ile binalar arasındaki ilişkiyi kurmak açısından, alanda seçilen bazı bölgelerde yapılan jeofizik ve sondaj çalışmaları verilerinden yararlanılarak, zeminin sismik hız dağılımları ve dinamik zemin parametreleri ortaya çıkarılmış, bunların zemin sondajından elde edilen jeoteknik parametrelerle olan ilişkisi incelenmiştir. Yapılan çalışmalar, özellikle bölgede bilinen Orta Holosen kıyı çizgisinin batı kısmında bulunan alanlarda zeminlerin daha sorunlu olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu alandaki sondaj verilerinde zemin içinde zayıf süreksizliklerin geliştiği görülürken, sondajların genelinde 7.5 ile 11.5 metre arasındaki kumlu seviyeler ile stratigrafik olarak bunların altındaki killi birimlerdeki makaslamaların gözlenmesi, zeminin deprem sırasında bu zonlar üzerinde etkili olabileceği ve bu kısımların yapı hasarlarında oluşmasına neden olabileceğini düşündürmektedir. Özellikle hasarın doğuya Bornova’ya doğru azalması ise zemin özelliklerinin batı kısımlara göre kısmen daha iyi olmasıyla ilişkilendirilirken, ortaya çıkan ağır hasarların, bina sorunları ve zemindeki zayıf zonlarla ilişkili olabileceği düşüncesini uyandırmaktadır.
Bu doğrultuda, ilk verilerden elde edilen bilgiler ışığında, bölgede bilinen Orta Holosen transgresyonu ve sonrasındaki regresyon sonucunda ortaya çıkan karasal ve denizel ortam etkilerinin litolojik değişime katkısı ve yapılardaki hasarlar ile ilişkili olabileceği fikri çerçevesinde ayrıntılı çalışılmalara başlanmıştır. Sayısal mühendislik, jeoteknik ve jeofiziksel veri elde edilmesi çalışmalarına ise hali hazırda devam edilmektedir. Yürütülen bu çalışmalar, tebliğ yazarlarının kendi öz kaynakları dışında, Geoim Ltd ve Gedik Tek Ltd tarafından da desteklenmiştir.